Kadri Akkaya / Fotoğraflar: Isabelle M. Beck; Türk Edebiyatı Dergisi, sayı 478, ağustos 2013, sayfa 44-55.
Türklük bilimi olarak da adlandırılan Türkoloji veya artık az kullanılan şekliyle Türkiyat, Türklük bilimiyle uğraşan bilim dalı demektir. Bu yazıda Türkoloji kelimesini biz de rahmetli Cemil Meriç’in Şubat 1975 Hisar Dergisin’deki kullandığı ‚Türkiyat‘ manasında kullanıyoruz.
Türkoloji hâlâ gök yüzünde keşfedilecek yıldızları olan bir mavera olma özelliğini korumaktadır. Yeni araştırma konuları ve yeni bakış açılarıyla Almancada da genç ve ülküsü olan araştırmacılarını beklemektedir.
Avrupa’daki kolonyalist siyaset sürecindeki Doğu Bilimi içerisinde, sürecin değişip Avrupa ve Rusya’nın emperyalist siyaset zamanlarının ürünü olarak gelişen Türkoloji, daha sonraları olabildiği kadar bağımsız bir bilim alanı haline gelmiştir.
Türkoloji konusunda Avrupa‘da ilk çalışmalar 1795’te “Ecole des Languages Orientales Vivantes” adlı okul içinde Paris’te başlamış olsa bile, bu bilim alanında daha sonraları Almanca konuşulan ülkeler ve üniversitelerdeki bilim insanları dünya çapında otorite olmuştur. Nitekim, Orhun Anıtları’ndaki Köktürk alfabesinin çözülerek okunması (1893) için Vilhelm Thomson ile yarışan Alman kökenli dilbilimci ve Türkolog Wilhelm Radloff (1837-1918) tarafından da bu yazıtlardan kimisinin okunması (1893-96) ve incelenmesi gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyle türkoloji tarihi içinde Almanca türkolojinin çok önemli ve özel yeri vardır. Viyana üniversitesindeki Osmanistik ya da Berlin, Göttingen ve Giessen üniversitelerindeki „Türkoloji’nin Almancası“ ile dünya çapındaki önderlik yarışı hala devam ediyor.
Türkoloji alanındaki ilk çalışmalar Orhun Abidelerinin dikkat çekmesi ve daha sonra okunmasıyle daha da artmıştır. Sırasıyla Moskova ile Paris (1814) ve Londra (1906) gibi şehirlerde Türkoloji merkezleri açılmıştır. 8. yüzyılda Göktürkler tarafından dikilen Kül Tigin Abidesinin güney yüzünün 1896 yılında Alman kökenli ünlü Türkolog Radloff tarafından okunmasından beri her geçen gün artarak devam eden Türklük araştırmaları Orta Asya’da yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde ve Türklükle ilgili diğer yazılı belgeler ışığında daha da artarak devam etmektedir.
Almanca Türkolojinin temelleri ise Rusya’daki çarlık dönemindeki gibi Prusya ve Avusturya’nın Doğu siyaseti gereği yönünü daha çok Osmanlı’ya ve Asya coğrafyasındaki muhtemel çıkarlarına çevirmesi dönemlerinde atılmıştır. Hatta Deli Petro döneminde kurulan Petersburg Bilimler Akademisi’nin ilmi temellerini atan Alman bilgini Gottlieb Bayer de Türkoloji ile ayrıca ilgisini Yenisey Yazıtları üzerinde çalışarak, ve Ebulgazi Bahadır Han’ın Secere-i Türk’ünden bir bölümü tercüme ederek göstermiştir..
Dünya nüfusu içinde 350 Milyon kişi bugün Türkçe dil veya lehçelerinden birini konuşmakta ve bu sayı son elli yıldır Avrupa ve özellikle Almanya’da da gittikçe artmaktadır. Almanya toplumunun artık ayrılmaz bir parçası olan Almanya Türkeri’nin nüfusu iki milyonun üzerindedir. Almanca konuşulan Avusturya ve İsviçre’deki Türk ve Türkçe konuşan tüm nüfus göz önüne alınınca orta Avrupa’da Almanca yapılagelen Türklük biliminin sadece teorisinin deyil, artık bu konuda pratik araştırma yapacak bilim insanlarına her yönden araştırma ortamının da oluştuğu görülür. Ana dilleri Türkçe olan ve sadece Almanya‘da 540 bine yaklaşan okul çocuklarının ana dil öğretimi ve eğitimi nasıl olacak? Türk dili yaşamını nasıl sürdürecek? Almanya’da, İsvicre’de veya Avusturya’da konuşulan Türkçe’nin dil bilim, sözcük varlığı ve ağız özellikleri nedir? Almanca, Almanya Türkçesini nasıl ve hangi alanlarda etkilemektedir? Hakim kültür ve toplum içinde yetişen Türk toplumu ve çocuklarının sözcük ve anlamlarındaki yeni özellikler nelerdir? Almanya’daki gerek üniversite sistemindeki gerekse örgün eğitimdeki ciddi maddi sıkıntı veya kültür siyasetinde bu toplum grubunu görmemezlik Türk insanını ve onun ana dilinin sürdürülebirliğini ne kadar etkiliyor ve Türkiye’nin bu durumun olumlu bir şekle dönmesine kısmi de olsa destek olması mümkün müdür? Almanya’daki Türk kültür ve edebiyatının durumu ve geleceği nasıl görülüyor?
Günümüz Almanya’sındaki Türkoloji genel olarak ne yazık ki, eskisi gibi bir altyapıya sahip değil artık. Türkoloji akademik alan olarak çoğu kez üniversitelerdeki Asya Dil ve Bilimleri ya da Doğu ve İslam Bilimleri kürsülerindeki alt bir birim olarak faaliyet yapıyorlar. Almanya’da eğitim ve bilime ayrılan maddi meblağ 2002 yılından 2010 yılına dek yüzde kırk iki oranında artmış olmasına rağmen, Türkoloji bilimiyle uğraşan üniversite bölümlerindeki gerek personel gerekse araştırma giderleri için harcanan meblağ çok cüzi ve mütevazıdır. Üniversitelerdeki diğer bazı bilim dalları gibi Türkoloji’nin de bu yeni gelişmeden negatif etkisi üç ana nedene dayanmaktadır: Birincisi, 1990’lı yıllardan sonra iki bloklu dünyanın ve dolayısıyle Orta Asya coğrafyasındaki Türk’lere bakış açısının değişmesi; Avrupa Birliği’nin yükseköğretimdeki yeni getirdiği Bolonya Süreci çerçevesi ve Almanya’nın dünya gidişatında gerek dil gerekse coğrafya olarak tercih sıralamasında Çin gibi diğer yörelerin başa geçmiş olmasıdır. Bir zamanların ünlü Türkoloji kürsülerinin olduğu Freiburg’da bu alanın başka kürsü altına alınması ya da Bonn’da Türkoloji kürsüsüsün yok edilip Asya ve Doğu Bilimleri kürsüsünde alt bir birim olarak devam ettirilmesi başka türlü nasıl açıklanabilir?
Bu durumun böyle olacağını ünlü Türkologlardan Prof. Dr. Claus Schönig ve diğerlerinin bundan dört-beş sene önceki kamuoyuna da yansıyan açıklamarında görmek mümkündür. Gerek o, gerekse başta Prof. Dr. Mark Kirchner olmak üzere diğer Türkologlar’ın çok az zamanlarının oluşuna devletin verdiği mütevazı araştırma kalemlerine dış destek fonları bulma uğraşı içinde olmaları da gösterilebilir. Nitekim Bosch Vakfı’nın desteği olmasa idi, büyük ihtimal toplam 20 ciltlik günümüz Türk Edebiyatı’ndan ‚Türkische Bibliothek‘ adlı çeviri serisi 2010 yılında bitirilmemiş olurdu.
Kürsü Başkanı Mark Kirchner’in ilmi yönetimindeki Giessen Üniversitesi’ndeki Türkoloji, Berlin ve Göttingen Üniversitlerindekinden sonra şu an Almanya’daki Türkoloji kürsüleri arasındaki en iyilerindendir. Burada ağırlık olarak Türk Kültür ve Tarihi yanında modern Türk Edebiyatı da okutulmaktadır.
Alman üniversitelerinin gerek Dil Merkezlerinde gerekse bazı Türkolji kürsülerinde Türkiye’den Milli Eğitim Bakalığı’nın gönderdiği ve en fazla beş yıl için görevlendirdiği Türkçe okutmanları da görev yapıyorlar. Bu okutmanların ücreti ve masrafları tümden Türkiye tarafından karşılanıyor. Gelen okutmanların çoğu Türk Dili ve Edebiyatı yada Türkoloji alanlarından değil de Alman Dili ve Edebiyatı ya da Germanistik yüksek öğretimi alanından. Bu durumun Almanya’nın isteği doğrultuda olduğu söylense de Almanya’daki akademik çevrede biraz garib karşılandığı da biliniyor. Nitekim bunu artık Türkiye tarafı da görmüş olmalı ki, bu seneden sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nın Almanya’ya göndereceği okutmanların artık akademik alanlarının değiştirilerek Türk Dili ve Edebiyatı ya da Türkoloji olacağı, gerek eğitim ateşeliklerince gerekse de MEB tarafından teyid ediliyor.
Türkoloji ve edebiyat çevirisiyle münasebetleri
Türkçe’den Almanca’ya yıllarca edebiyat çevirileri yapan ve 2012 yılındaki Trabya Tercüme Ödülü’nü alan Cornelius Bischoff’a günümüz Almanyası’ndaki Türkoloji yüksek eğitimi ve çevirmenlik uğraşı bağlamındaki önemini sorunca, şöyle diyor:
„Almanya’daki türkoloji eğitimi konusunda kanaat belirtecek tüm bilgiye sahip değilim. Edebiyat çeviri uğraşısına girmek isteyenlerin, eğer iyi edebiyat tercümesi yapmak istiyorlarsa, çok iyi bir türkoloji yükseköğrenimleri yanında önemli bir yetkinliklerinin daha olması lazım ki, o da uğraş verdikleri her iki dilde ve kültürde de kendilerini evlerinde hissetmeleridir.“
Ne demek istediğini, kendi çeviri metodunun ne olduğunu Witgenstein’dan ‚Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını gösterir‘ sözüne atıf yaparak açıklıyor:
„Muhtemel ya da gerçek dil sınırını çeviride aşmak ve çevrilen dilde de aynı şekilde veya en azından aynıya yakın ifade edebilmek için, çevirenin kendini hem okuyucu hem de yazarın yerine koyarak hissetmeli ve her iki dil ile kültürlerdeki olası sınırları yazılanın kültür ve felsefe arkaplanıyla diğer dile ve o dilin dünyasına aktararak yok etmeli. Bu metod iyi bir çevirmen için zor olsa da, gerekli ve mümkün. Benim çocukluğumun ve gençlik yıllarımın, yani on üç yılımın Türkiye’de geçmiş olması, dolayısıyle her iki dil ve kültürü kendime aid görmem, çevirilerimdeki kaliteyi artırmada çok önemli bir faktör.“
Ve ekliyor:
„Yüksel Pazarkaya ile Beatrix Caner gibi Türkçe’den Almanca’ya yetkin çevirmen-yazarların devamı olacak genç nesil, yeni edebiyat çevirmenlerinin son yıllarda eksikliğini görüyorum. Özellikle Almanya’daki Türk kökenli çevirmenlerin gittikçe artması lazım. Bunu hem çok çeşitli, hem de çok önemli olan Türk Edebiyatı’nın her yönüyle Almanca’ya tercümesi adına istiyorum.“
Türkolog Dr. Beatrix Caner’e de aynı doğrultuda şu soruyu yöneltiyoruz: Almanca Türkoloji konusunun şahsen üç kez yetkin uzmanı olarak – hem edebiyat çevirmeni, hem yayıncı ve hem de Türkolog olarak – Almanya‘daki Türkoloji eğitiminin yetkinliği, edebiyat çevirimine katkıları konularında son senelerdeki yayınlanan edebiyat çevirilerini de göz önüne alarak bir durum tesbiti yapılabilir mi?
„Evet, son yıllarda Türk Edebiyatı‘na karşı ilgi Türkologlar arasında arttı. Yeni nesil Türkologlar için edebiyat önemli bir yere sahiptir. Bir önceki nesil Türkologlar arasında edebiyata karşı ilgi pek azdı; ilgi alanları daha çok dil bilimiydi. Ancak, özellikle Prof. Dr. Horst Wilfried Brands ve Prof. Dr. Petra Kappert sayesinde ilk çeviriler ve atölye çalışmaları başladı. Bu günkü ilgi ise farklı boyutlara girmeye başladı. Yine de Türk Edebiyatı‘na edebiyat bilimi yöntemleri ile yaklaşım henüz istisna sayılır. Bu durum Türkiye’de de çok farklı değil.
Almanya’da Türk Edebiyatının önemli bir sınavı oldu: Bilindiği gibi, 2008 yılında Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarının onur konuğu Türkiye idi. O yıl için geniş çapta hazırlıklar yapıldı ve bir çok genç Türkolog da çevirmen olarak bundan payını aldı. Ancak, Alman okurlarının ilgisi pek az olduğundan dolayı, Türk Edebiyatı o zaman önemli bir yer kazanamadı. Bildiğiniz gibi, Türk kültürüne karşı son derece derin önyargılar mevcuttur, bunu kırmak da herhalde daha uzun bir zaman sürecek.
Alman medya mensuplarından aldığımız en yeni bilgilere göre, Alman entellektüelleri arasında bir Istanbul ve Tanpınar modası sözkonusu. Istanbul‘u Tanpınar’ın kılavuzluğunda tanımak bir çeşit ayrıcalık olarak kabul ediliyor. Bu duruma bizzat ben çok sevindim, çünkü Tanpınar’ın Almanya’daki tanıtımına 1998 yılında başladım ve tabi ki, yazarın hak ettiği şekilde tanıtılması için çok çaba sarf ettim. Tanpınar’ın bu şekilde sevildiğine çok memnunum.
Çeviri işi aslında Türkologların ilgisi veya yetkinliği ile ilgili değildir. Bu tamamen yayıncılık alanına giren bir konu. Eğer Almanya’da hala büyük veya orta boy yayınevleri bu konuda en ufak angajmanı göstermiyorsa, iş yine özveri ile çalışan küçük ve sahipleri de Türk asıllı olan yayınevlerine kalıyor. Maalesef hakikat şu ki, büyük Alman yayınevleri ancak milyonluk destek aldıkları zaman bu işe soyunuyor. Türk Edebiyatı yayınlayan küçük yayınevleri hep beraber bir işbirliğine girebilirler. Bu alanda iyi koordine edilmiş, özel bir proje düşünülebilir. Ne de olsa Almanya, en azından Avrupa’da, kilit bir ülke rolünde, ki burada ciddi bir kültürel çıkış son derece önemli. Böyle bir çıkış, iki üç ayda gerçekleşecek bir şey değil, aksine yılların emeğini ister ve uzun vadeli bir yatırımdır.“
Sayılar ve şahıslar ile Almanca Türkolji
İsviçre’nin Bern, Avusturya’nın Viyana şehirlerindeki birer üniversite ve 10 tane Alman üniversitesinde, yani toplam 12 üniversitede Almanca olarak Türkolji yüksek öğretimi yapılmaktadır. Duisburg-Essen Üniversitesindeki –ki burası klasik Türkoloji eğitiminden ziyade daha çok Almanya’daki ana dili Türkçe Dersleri için öğretmenler yetiştiriyor- ve Viyana Üniversite‘sindeki üçer profesör kadrosu dışındaki tüm üniversitelerde sadece birer profesör kadrosu var. Gerisi öğretim görevlisi yada sözleşmeli akademik elaman statüsündeler.
Türkoloji kürsüsü olmayan bazı Alman üniversitelerinde diğer diller ile beraber Türkçe’nin de dil olarak okutulduğu Dil Merkezleri var. Oldenburg’daki Dil Merkezi Türkçe okutmanlarından türkolog Silviya Dimitrova:
„Türkçe dilini öğrenmeye ilgi yüksekokullarda gittikçe artığı halde, bir türlü kadro çıkarılmıyor.“ diyor. Ve ekliyor:
„Bu durum kısa süreliğine sözleşmeli okutmanların olduğu gibi, her yıl Türkçe öğrenmeye başlayan sadece bizdeki 100 öğrencinin motivasyonunu negatif etkiliyor ve iki yıl sonra öğrenci sayısı epey aşağı iniyor.“
Prof. Dr. Catharina Dufft’aAlmanya’daki Türkoloji bilim dalının yapısal durumu toplumun güncel talebleriyle karşılaştırılırsa nasıldır diye sorunca:
„Almanya’da beş-altı yerdeki Türkoloji aslında iyi bir durumdadır. Hamburg’daki Türkoloji günümüzdeki aktüel konuları ele almasıyle dikkati çekiyor. Türkiye-Avrupa-Merkezi (TEZ) de burada bulunmaktadır. İlgilenenler için önümüzdeki sonbaharda Türkoloji, Osmanlı ve Türkiye Araştırmaları Cemiyeti’nin (GTOT) Münster’deki Doğubilim Kongresinde düzenleyeceği ve Türklük Araştırmalarının durumunun da konuşulacağı paneli tavsiye ediyorum.“ diyor.
Almanca türkolojiyle edebiyat çevirisi bağlamında şunu soruyoruz: Üniversitelerdeki Almanca Türkolji‘nin karşılıklı edebiyat çevirisi konusunda hangi katkıları olabilir?
„Almanya’da Türkoloji mezunlarından bazıları daha sonra çevirmenlik yapıyor, önemli Türkçe edebi eserleri Almancaya tercüme ediyor ve tercüme alanındaki deneyimlerini atölye çalışmaları yoluyla başkalarına aktarıyorlar. Angelika Hoch, Angelika Gillitz-Acar ve Wolfgang Riemann bunlara örnek verilebilir. Prof. Dr. Christoph Neumann gibi bazı Türkologlar da önemli eserleri tercüme derek Almancaya kazandırdılar.“
Aynı zamanda Orhan Pamuk ve Orhan Pamuk’un İstanbul’u üzerine çalışmaları da olan Prof. Dr. Catharina Dufft, ‚Alman-Türk-Kütüphanesi‘ serisini yayınlayan Prof. Dr. Jens-Peter Laut ve Prof. Dr. Erika Glassen gibi etkin ve Almanca Türkoloji’nin usta bilim insanlarından biri.
Türkolgların uğraş anlarından bir diğerini de özet olarak ekliyor: „Kısacası, biz türkolog olarak çalışanlar, örneğin Hamburg’daki ‚Türkiye’den yeni sesler‘ adındaki okuma günlerinde olduğu gibi Türk Edebiyatı konusunda tanınmış yazarların da katıldığı uluslararası sempozyumlar, tartışma toplantıları ve okuma günleri de düzenliyoruz. ‚Tarabya Türk-Alman Tercüme Ödülü‘ gibi teşebbüslerin Türk Edebiyatı‘nın Almanya’da, Alman Edebiyat’ının da Türkiye’de tanınmasına yararı oluyor ve çevirmenlere destek olmuş oluyor. Türkolog olarak bu ödülün son üç yılındaki secici jüri üyelerinden birisiydim.“
Prof. Dr. Christoph Herzog, Bamberg Ünüversitesinde; Prof. Dr. Claus Schönig, Hür Berlin Üniversitesinde; Prof. Dr. Christoph K. Neumann, Ludwigs-Maximilians-Münih Üniversitesinde; Prof. Dr. Ingeborg Baldauf, Berlin Humboldt Üniversitesinde; Prof. Dr. Raul Motika, Hamburg Üniversitesinde; Prof. Dr. Mark Kirchner, Justus-Liebig-Gießen Üniversitesinde; Prof. Dr. Emel Huber, Duisburg-Essen ve Prof. Dr. Hendrik Boeschoten, Johannes Gutenberg Mainz Üniversitelerinde Almanya’nın önde gelen Türkologları ve kürsü sorumluları olarak görev yapıyorlar.
Bern Üniversitesindeki Türkoloji Doğu Bilimleri kürsüsü içersinde profesör kadrosu olmadan, sadece üç öğretim görevlisi ve iki okutman tarafından yürütülüyor.
Almanya’daki 2011 yılı istatistik verilerine göre üniversitelerdeki türkoloji bölümlerinde toplam 41 kadrolu ve 40 kadar da sözleşmeli türkolog akademik görev yapıyor.
Almanya’daki Türkoloji yüksek öğretimine başvuran öğrenci sayısındaki gelişme şöyle özetlenebilir: 1972/73 yarıyılında toplam 12 öğrenci, 1982/83 yarıyılında 42, 1992/93 yarıyılında 204, 2002/03 yarıyılında 601 ve 2011/12 yarıyılında ise toplam 457 öğrenci.
2011 yılında Türkoloji bölümlerinden toplam 50 öğrenci bitirme sınavını vermiştir. Bunların 6 tanesi doktora, 15 tanesi lisans ve 21 tanesi de yüksek lisans sınav bitirme diplomalarıdır.
Almanca olarak Türkoloji bilimiyle uğraşanların en tanınanları
Johannes LEUNCLAVIUS (LÖWENKLAU, 1541-1594), Hieronymus MEGISER (1554-1619), Johann David SCHIEFERDECKER (1672-1721), Joseph Freiherr VON HAMMER-PURGSTALL (1774-1856), Johan Christian CLODIUS (1676-1745), Heinrich Friedrich VON DIEZ (1751-1817), Heinrich Julius KLAPROTH (1783-1835), Wilhelm SCHOTT (1802-1889), Wilhelm RADLOFF (1837-1918), Karl FOY (1856-1917), Richard HARTMANN (1881-1965), Georg JACOB (1867-1937), Willy BANG-KAUF (1869-1934), Alber VON LECOQ (1860-1930), Teodor MENZEL (1878-1939), Friedrich Karl GIESE (1870-1944), Oskar (Osman Reşer) RESCHER (1883-1972), Franz Gustav TAESCHER (1884-1967), Franz BABINGER (1891-1967), Gothard JÄSCHKE (1894-1983), Karl STEUERWALD (1905-1989), Annamaria VON GABAIN (1901-1993), Otto SPIES (1901-1976), Gerhard VON MENDE (1904-1963), Hans Joachim KISSLING (1912-1985), Gerhard DOERFER (1920-2004), Horst Wilfried BRANDS (1922-1998), Manfred GÖTZ (1932-), Erika GLASSEN (1934-), Milan ADAMOVIC (1939-), Lars JOHANSON (1936-), Hand Georg MAJER (1937-), Esin İLERİ (1937-), Fikret ADANIR (1941-), György HAZAI (1932-), Peter ZIEME (1942-), Klaus Peter SCHWARZ (1943-1989), Annemarie SCHIMMEL (1922-2003), H. Achmed SCHMIEDE (+2010), Helga DAGYELI-BOHNE (1940-), Hendrik BOESCHOTEN (1950-), Udo STEINBACH (1943-), Semih TEZCAN (1943-), Heidi STEIN (1944-), Klaus KREISER (1945-), Petra KAPPERT (1945-), Hedda REINDL-KIEL (1947-), Armin BASSARAK (1952-), Tatjana MÖCKEL (1953-), Jens Peter LAUT (1954-), Nemat RAHMATI (1954-), Claus SCHÖNIG (1955-), Özgür SAVASCI (1955-), Ingeborg BALDAUF (1956-), Simone-Christiane RASCHMANN (1958-), Sabine PRÄTOR (1958-), Mark KIRCHNER (1960-), Michael FRIEDRICH (1962-),Barbara FLEMMING, Barbara KELLNER-HEINKELE, Margarate I. ERSEN-RASCH, Ingeborg HAUENSCHILD, Martin STROHMEIER, Beatrix CANER, Catharina DUFFT, Klaus Detlef WANNIG, Christiane BULUT ve diğerleri.
Almanca türkoloji ile Türkçe türkoloji arasında köprü kuran Türk ilim insanları
Tanınmış türkologlardan Zeki Velidi Togan, Abdulkadir İnan ve Reşit Rahmeti Arat türkoloji çalışmalarına Almanca dilinde de katkıda bulunmuşlardır.
Prof. Dr. Mehmet Kaplan almanca bilirdi. Prof. Dr. Doğan Aksan 1957 ve 1958 yıllarında Bonn Üniversitesinde araştırmalar yapmış ve daha sonra 1967 yılında Frankfurt’da misafir öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Prof. Dr. Nuri Yüce doktora tezini 1973 yılında Mainz’da türkolog Prof. Dr. J. Benzing’in yanında yaptı ve 1990’lı yıllarda üç yarı yıl Giessen Üniversitesinde profosör olarak türkoloji dersleri verdi. Yine, Prof. Dr. Abdülkadir İnan 1925 yıllarında Berlin’de ilmi çalışmalarda bulundu. Bu çalışmalardan birisi de Türkiyat Mecmuasının birinci cildindeki yayınlanan ‘Dede Korkut Kitabı Hakkında’ adlı incelemesidir. Almanca türkolojinin Türkiye’de 1924 yılında Fuad Köprülü’nün önderliğinde İstanbul’daki Dar-ül Fünun da kurulan Türkiyat Enstitüsün’e asistan olan Abdülkadir İnan gibi köprü görevi gören akademisyenler tarafından kendini müşahhas olarak gösterir.
Günümüzde ise Türk kökenli Almanca türkologlara ilk örnek Prof. Dr. Semih Tezcan gösterilebilir. Semih Tezcan türkolji doktorasını Almanya’da yapmış ve dil tarihi, dil gelişimi açısından önemli Türk lehçesi olan ve İran’daki sadece otuz bin Halaç Türk’lerinin konuştuğu Türk lehçesi Halaçça konusunda da ilk çalışmaları yapan türkologlardan biridir. Şu anda Berlin Devlet Kütüphanesi’nde korunan eski Uygur dilindeki Turfan metinleri çalışmalarının sorumluluğunu yürütmektedir. Geçen yüzyıl başlarında ‘Alman Turfan Bilim Seyhatleri’ sürecinde elde edilip Almanya’ya getirilen Eski Uygurca ve başka lehçelerdeki ‘Turfan Yazmaları’ Berlin’de korunmaktadır. Bu malzeme, yüz yılı aşkın bir süreden beri Turfan Araştırmaları Projesi çerçevesinde Semih Tezcan’ın başında olduğu uzmanlarca işlenip yayınlanmaktadır.
Türk Edebiyat’ından Almanca’ya çeviri ve antolojilerinin bir listesi:
1834 J. V. HAMMER-PURGSTALL Şiir Rose und Nachtigal / Kara FAZLI’nın Gül-ü Bülbül’ü
1855 W. V. CAMERLOHER Mizah Meisters Nasreddins Schwaenke / N. Hoca’dan
1871 H. ETHE Hikaye Die Fahrten des Sajjid Batthal / Battal Gazi’nin Destan-Hikayesi
1887 Leopold PEKOTSCH Tiyatro Heimat oder Silistre / Namıkı KEMAL’den
1892 J. V. HAMMER-PURGSTALL Şiir Diwan Baki’s / Baki’den 9 Divan
1902 Paul HORN Edebi İnceleme Geschichte der türkischen Moderne
1905 J. (Ignacz) KUNOS Masal Türkische Volksmaerchen aus Stambul
1908/11 Rudolf DVORAK Tercüme Bâki’s Diwan – Ghazalijjat I-II / Baki Divan’ının tamamının çevirisi
1913 Ahmet MİTHAT Dram O Weh! / Eyvah!
1916 Friedrich SCHRADER Çeviri Das neue Turan / Halide Edib’in Yeni Turan’ı
1917 Habib EDİB Antoloji Türkische Geschichten / Potsdam baskısı
1918 Halid Ziya UŞAKLIGİL Roman Das Tagebuch eines Toten
1919 Martin HARTMANN İnceleme/Tercüme Dichter der neuen Türkei / Yeni Türkiye’nin Şairleri
1920 Otto SPİES Mizah Hodcha Nasreddin, Ein türkischer Eulenspiegel
1923 Heinrich DONN Çeviri Das Flammenhemd / Ateşten Gömlek
1933 Otto SPIES Roman Die unverzeihliche Sünde / / Müfide Ferid (Tek)’in Affolunamayan Günah’ı
1947 A. SCHİMMEL Roman Flamme und Falter / Nur Baba
1954 F. V. RUMMEL Çeviri Unser guter Fehim Bey / Abdülhak Şinasi HİSAR
1958 J. HEİN Çeviri Das Buch des Dede Korkut / Manesse, Zürich
1959 N. HİKMET Şiir Gedichte / Doğu Almanya çevirisi
1960 N. HİKMET Tiyatro Ein komischer Mensch / Doğu Berlin çevirisi
1962 Yaşar KEMAL Roman Anatolischer Reis / Teneke
1963 Nazım HİKMET Şiir In jenem Jahr 1941
1965 A. NESİN Roman Die skandalösen Geschichten vom Erzgauner Zübük
1968 Aziz NESİN Çeviri Der Fussballkönig / Doğu Berlin
1982 Yüksel PAZARKAYA Şiir Das Epos von Scheich Bedreddin / N. HİKMET
1984 Yüksel PAZARKAYA Şiir Fremdartig – Garib / Orhan Veli KANIK
1988 Herbert MELZİG Mizah Wer den Duft des Essens verkauft – Schwaenke / N. HOCA’dan
1989 Prof. Dr. Schimmel Şiir/Antolji Türkische Gedichte vom 13. Jahrhundert bis unsere Zeit
1999 Nevvel CUMART Şiir Taş Güvercin / Fazıl Hüsnü Dağlarca
2001 Beatrix CANER Hikayeler Sommerregen /Ahmet Hamdi TANPINAR
2008 Wolfgang Günter Lerch Deneme Zwischen Steppe und Garten – Türkische Literatur aus tausend Jahren
2008 Sabine ADATEPE Çocuk/Öykü Sternenstaub / Mustafa KUTLU’dan
Bir bilge Alman hanım: Prof. Dr. Annemarie Schimmel
Ahmed Schmiede ya da Oscar Rescher (Osman Reşer) gibi Orientalist veya İslam Bilimleri uzmanları olmakla beraber Türkolojiye de çok katkıları olmuş Alman bilim insanlarının başında kuşkusuz Almanya’nın eski başkenti Bonn’daki üniversitede Doğu ve İslam Bilimleri kürsüsünde görevindeyken on yıl kadar önce vefat edene kadar İslam ve Türk kültürünü hakkıyle tanıtan ve önyargısız Almanca okurlara sevdiren Prof. Dr. Annemarie Schimmel gelir.
1946 yılından sonra Marburg Üniversitesinde Arapça ve Farsça yanında Türkçe de öğreten Schimmel 1952 yılından sonra Türkiye’de arada bir uzun süreler ilmi araştırma vesilesiyle kalmış, daha sonra 1954 ile 1959 yılları arasında Ankara’da yeni kurulan İlahiyat Fakültesinde öğretim görevinde bulunmuştur. Şair Yahya Kemal ve yazar Semiha Ayverdi gibi münevverlerin İstanbul’daki çevresinde de bir zamanlar bulunmuş ve Cemile Kıratlı müstear ismiyle Istanbul’daki Yeditepe ve Hayat dergilerinde yazıları yayınlanmıştır.
1961 yılında Bonn Ünüversitesindeki İslam Bilimleri Kürsüsü başkanlığı görevi yanında İslam ve Türk kültürünün çeşitli yönleriyle Alman toplumuna önyargısız bir şekilde tanıtılması için yayınladığı kitaplarıyle ve bilge şahsiyetiyle öncü olmuştur. Yunus Emre Dinanı’ndan ‘Wanderungen mit Yunus Emre’ adıyle tercümeleri yanında diğer Türk şair ve tasavvuf ehlinden bir çok çevirileri vardır. Örnek olsun diye Türkçe’den Almanca’ya Ümmi Sinan, Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’dan birer kısa çevirisini, hem tercümanı hem de sözün öz sahiplerini rahmetle anarak buraya alıntılıyoruz.
Fragt die gelbe Blume
Ich fragt die gelbe Blume:
Wo bleibst du über Winter?
Sie sagte: Derwisch Baba,
Will untern Staub mich legen.
Ich fragt die gelbe Blume:
Was isst du denn dort unten?
Sie sagte: Derwisch Baba,
Des mächtigen Gottes Segen.
…
Ich fragt die gelbe Blume:
Hast Mutter du und Vater?
Sie sagte: Derwisch Baba,
Die Erde und den Regen.
…
Pir Sultan ABDAL (+1550)‘dan Almanca‘ya Annemarie Schimmel tercümesi.
Wenn ich als Freund beim Freunde bin
Wenn ich als Freund beim Freunde bin,
So hab ich einen Freund hier nicht,
Die andern schauen lachend hin,
Sie gönnen einen Gruß mir nicht.
Will Freund beim Freunde sein allein,
Will vor dem Tod gestorben sein,
Will opfern gern die Seele mein,
Ein Rest bleibt von der Welt mit nicht.
Yunus Emre (+1321)‘den Almanca‘ya Annemarie Schimmel tercümesi
Rosen rot
In eine Stadt kam ich einmal.
Ich sah: ihr Schloss aus Rosen rot,
Und ihres Fürsten Krone, Thron
Und Hag und Mauer Rosen rot.
Mit Rosen geht Kauf und Verkauf,
Aus Rosen stellt man Wagen auf,
Wiegt Rose dort mit Rose auf-
Der ganze Markt ist Rosen rot.
…
Aus Rosen drehn sich Mühlen dort,
Sie mahlen Rosen fort und fort,
Ihr Rad, Ihr Wasser und ihr Port,
Ihr Damm, ihr Quell sind Rosen rot.
Ümmi SİNAN (+1657)‘dan Almanca‘ya Annemarie Schimmel tercümesi
Konu hakkında daha geniş bilgi için kaynaklar
Kitaplar
ADAMOVIC, Milan (2001): Das türkische des 16. Jahrhunderts, nach Aufzeichnungen des Florentiners Filippo Argenti (1533). Göttingen.
BABINGER, Franz (1927): Die Geschichtsschreiber der Osmanen und ihre Werke. Leipzig, Harrassowitz.
BUGDAY, Korkut (2007): Osmanisch: Einführung in die Grundlagen der Literatursprache. Wiesbaden: Harrassowitz.
EREN, Hasan (1998): Türklül Bilimi Sözlüğü: I. Yabancı Türkologlar. TDK, Ankara.
ERSEN-RASCH, Margarate I. (2005): Türkische Grammatik: Für Anfänger und Fortgeschrittene, Huber Verlag.
ERSEN-RASCH, Margarate I. (2008): Türkisch – Lehrbuch für Anfänger und Fortgeschrittene, Harrasowitz Verlag.
DOERFER, Gerhard (2004): Etymologisch-ethnologisches Wörterbuch tungusischer (vornehmlich der Mandschurei) Dialekte. Hildesheim, Zürich, New York, Olms Verlag.
İLİC, Slobodan (1999): Hüseyin Lâmekâni. Ein osmanischer Dichter und Mystiker des 16. Jahrhunderts des Osmanischen Reiches. Mizan, Band 8, Harrassowitz Verlag.
KIRCHNER, Mark (2008): Geschichte der türkischen Literatur in Dokumenten. Harrassowitz Verlag.
KISSLING, Hans Joachim (1960): Osmanisch-Türkische Grammatik. Wiesbaden.
KREISER, Klaus (1992): Kleines Türkei-Lexikon. München, C. H. Beck.
KREISER, Klaus (2008): Der Osmanische Staat 1300-1922. München.
LERCH, Wolfgang Günter (2008): Zwischen Steppe und Garten – Türkische Literatur aus Tausend Jahren. Allitera Verlag, München.
RIEMANN, Wolfgang (1983): Das Deutschlandbild in der türkischen Literatur. Harrassowitz Verlag.
RADLOFF, Wilhelm (1866): Proben der Volksliteratur der Türkischen Stämme. Band 1-5, Petersburg.
SCHIMMEL, Annemarie (1989): Türkische Gedichte vom 13. Jahrhundert bis in unsre Zeit – Übersetzung von Prof. Dr. A. Schimmel. Kultusministerium Republik Türkei, Ankara.
SCHIMMEL, Annemarie (1989): Wanderungen mit Yunus Emre. Önel Verlag, Köln.
STEUERWALD, Karl (1988): Deutsch-Türkisches Wörterbuch.
STEUERWALD, Karl (1988): Türkisch-Deutsches Wörterbuch.
SPIES, Otto (1967): Türkische Märchen. Diederichs Verlag, Düsseldorf.
SPIES, Otto (1959): Türkisches Puppentheater. Lechte Verlag, Emsdetten.
SPIES, Otto (1943): Die türkische Prosaliteratur der Gegenwart. DGfI, Berlin.
TEMİR, Ahmet (1991): Türkoloji Tarihinde Wilhelm Radloff Devri. TDK, Ankara.
TİETZE, Andreas (2002): Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı. C. I-VI, Viyana.
WANNIG, Klaus Detlev (1980): Der Dichter Karaca Oglan. Studien zur türkischen Liebeslyrik. (Studien zur Sprache, Kultur und Geschichte der Turkvölker 1.) Freiburg, Klaus Schwarz Verlag.
Dergiler
ARCHIVUM OTTOMANICUM, Wiesbaden. DER ISLAM, Straßburg. BELLETEN, Ankara. MATERIALIA TURCICA, Bochum. OSMANLI ARASTIRMALARI, Istanbul. ORIENT, Hamburg. OTAM, Ankara. TARIH VE TOPLUM, Istanbul. TURCICA, Paris. WELT DES ISLAMS, Leiden. WIENER ZEITSCHRIFT FÜR DIE KUNDE DES MORGENLANDES, Wien. ZEITSCHRIFT DER DEUTSCHEN MORGENLÄNDISCHEN GESELLSCHAFT, Wiesbaden.
Almanca Türkolji konusunda uğraş veren kurum ve kuruluşlar
Almanca Doğu ve İslam Bilimcilerinin, özellikle de Türkologların yoğun olarak katkılarda bulunduğu meslek ve uzmanlık alanı kurumu ‘Gesellschaft für Turkologie und Türkeistudien’ adlı bilimsel dernek ile Almanya’daki Türk çatı sivil toplum kuruluşlarının ‘Anadilim, Türkçem, Geleceğim’ adıyla oluşturdukları toplum inisyatifi bunlara örnek gösterilebilir.
Almanya’da elli yılı geçkin bir süredir yaşayan Türk kökenlilerin, toplumsal bir gurub olarak bir yandan Almanya’nın iç politikasının bir yandan da Türkiye’nin dış politikasının nesleri haline getirilmiş olmalarının neticesine bir nevi tepki olarak oluşan yukarıda adı geçen oluşum, eğer gerçekten sivil kalabilir ve kültürel hak isteminde vakur durabildiği oranında toplumsal bir özne olarak her iki ülkenin de ivedilikle yapması gereken ödevlerinin yerine getirilmesini sağlayabilir.
Almanya’daki Türkiye temsilciliklerindeki o kadar olumlu gelişmeye rağmen şu andaki on üç konsolosluk bölgesinde hemen hemen tüm eğitim ateşelikleri kadrolarının yıllardır boş olması sadece konumuz olan Türkoloji’nin değil, burada yaşayan ve neredeyse üç milyonluk Almanya Türkleri’nin de dilleri ve eğitim meseleleri konusunda garib bırakıldıklarının bir göstergesidir.
Türkolojiye, Türk kültürünü tanıtarak ve Türkçe’nin en güzel şekilde öğretilmesiyle destek olan ya da bu konuda dünya çapında çalışma yapan kurum ve kuruluşlardan biri olan Yunus Emre Enstitüsü geç de olsa geçen yıl Almanya’nın Berlin şehrinde Yunus Emre Kültür Merkezi açmak için yapılanmaya başladı. Almanya’daki yoğun Türk nüfus ve Almanya’daki Türkçe diline ilgi göz önüne alınırsa Yunus Emre Enstitüsü’nün bu girişimi olması gereken ama çok geçikmiş bir adım olarak görülebilir.
Almanya’daki Türkoloji konusunda Dr. Sevgi Ağcagül ve Hayrettin Aydın ile söyleşi
Almanya’da ve Almanca’da Türkoloji biliminde isim yapmış Türkiye’den göçmen kökenli akademisyenlerden bazıları şunlardır: Sargut SÖLÇÜN, Fikret ADANIR, Özgür SAVAŞCI, Semih TEZCAN ile Sevgi AĞCAGÜL, Hayrettin AYDIN ve Korkut BUĞDAY’dır. Son üç ismin tümünün çocuklukları, sosyelleşmeleri ve okul hayatlarının bütünü Almanya’da geçmiştir.
Dr. Sevgi Ağcagül 1971 yılında Sivas’da doğmuştur. Çocuk iken Almanya’ya göç etmiş, Mainz şehrindeki Johan Gutenberg Ünüversitesinde Romanistik, İslam Toplum Dilleri ve Türkoloji yüksek öğrenimi görmüştür. Türkoloji ağırlıklı doktorasını da bu alanda yapmıştır. Şu an Bonn Ünüversitesi‘nin Asya Bilimleri bölümünde Türk Tarihi ve Kültürü ile Türkçe okutmanlığı görevini yürütmektedir.
Hayrettin Aydın 1961 yılında Bursa’da doğumundan hemen sonra, bebek iken Almanya’ya göç etmiştir. Lise’den sonra Hamburg Ünüversitesi‘nde yüksek lisans eğitimini tarih ve türkoloji alanlarında tamamlamıştır. Daha sonra Kiel Ünüversitesi’nde Osmanlıca ve Türkçe dersleri okutmanlığından sonra yıllarca Essen Ünüversitesi’ne bağlı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde uzman olarak çalışmış ve şu an Bonn Ünüversitesi’nde Türkçe ve Osmanlıca okutmanlığı görevini sürdürmektedir.
Sizi Türkoloji yükseköğretimine yönelten motivasyonlar nelerdi?
Sevgi Ağcagül:
„İlkokul ve lise, okul hayatımın hepsi Almanya’da geçti. Okul hayatımızda bütün dünya tarihi ve kültürleri üzerine bilgilendirildik. Ama salt Türkiye tarihi konusunda -hiç dememek için- az bilgilendirildiğimizin farkına vardım. Derslerde bazen ‚medeniyetlerin beşiği Mezopotamya‘ ya da ‚Anadolu‘ gibi değimler geçse de, şimdiki Anadolu’da tarih sürecinde sayısız kültürlerin yaşadığını ve neredeyse yedi yüz yıla yakın bir Osmanlı İmparatorluğu olduğundan bilinçli bir haberimiz olmadı. Bunu fark ederek bu konudaki eksikliğimin bilincine varınca bu durumu telafi etmenin yolu olarak gördüm Türkolji bilimine yönelmemi. Dil konusunda da aynı: Okulda İngilizce ve Fransıca öğrenmemiz şarttı ama Türkçe dil dersleri hem isteğe bağlı hem de ders ortalmasına etki etmeyen aslında göstermelik ama resmiyette haftada sadece iki saatlik ‚ana dili destek dersi‘ olan bir şekildeydi. Tüm bunlar, beni Türkoloji okumaya yöneltmiş oldu. Ama türkoloji yanında İslam toplumlarının dilleri ve romanistik üzerine de yüksek öğrenim gördüm. Kısacası: Örgün ilkokul ile lise eğitimim ve öğretimimdeki eksikliğimi gidermek benim için bu alana yönelmemde motivasyon oldu.“
Hayrettin Aydın:
„Benim nedenlerim de aynı sayılır. Doğumumumdan dört ay sonra Almanya’ya gelmişim. Okula gittiğim yıllarda sınıfımın tekTürk öğrencisi ve aynı zamanda da tek yabancı kökenli öğrenciydim. O zamanlar ‚ana dili destek dersi‘ bile yoktu. Bu eksiklikler beni de yüksek öğrenimde Türkoloji’ye ve bilhassa tarih bilimine yöneltti. Türkoloji yanında özellikle tarihi kaynakları da okuyabilmek için Osmanlıca eğitimi de aldım.“
Almanca konuşulan coğrafyada Türkoloji çalışmaları nasıl başladı ve böyle bir bilime neden ihtiyaç duyuldu?
Sevgi Ağcagül:
„Görebildiğim ve tesbit edebildiğime göre Türkoloji Orientalistik araştırmaları ve bunun yükseköğretim disiplini olması sürecinde ortaya çıkmış bir alandır. Ortadoğu çoğrafyasına olan ilgi ve Türk dilinin de gerek bu coğrafyada gerekse diğer çeşitli yörelerde yaygın olması Türk dili ve Türk kültürü konusundaki araştırma isteğini ve ihtiyacını artırmıştır.“
Hayrettin Aydın:
„Avrupa’daki krallıkların, özellikle de çarlık Rusya’sının doğu çoğrafyasına olan tarihi ve siyasi olan ilgileri göz ardı edilemez. Ortaasya’daki feth ettikleri yöredeki Türk kültürünü inceleme ve orada konuşulan Türkçe ile lehçelerini öğrenme arzusu da bir başka önemli neden.“
Sevgi Ağcagül:
„Oradaki halkları yönetme ve kontrol altında tutmak aslında ana faktör.“
Hayrettin Aydın:
„Koloyal hedefler aslında bu araştırmalardaki hızı artırdı. 19. yüzyılda Thomson ve Radloff arasında kendini bariz olarak gösteren bir bilimsel yarışı görürüz. İkisi de Göktürkt’lerin Orhun Yazıt’larını bir an önce okuyabilme hedefindeydi. Diğer yanda Avusturya İmperatorluğu Osmanlı’yı hep tehdit olarak gördü ve ciddiye aldı. Yani, İmperatorlukların biribirine komşu oluşları Türkoloji araştırmalarının artmasına vesile oldu.“
Şu an hangi ünüversitelerde Türkoloji kürsüleri var?
Sevgi Ağcagül:
„Berlin, Gießen, Mainz, Göttingen’de. Frankfurt’da da vardı ama bu kürsüyü şimdi Ampiri Dil Araştırmaları kürsüsü içinde Altay Dilleri Bilimi diye bir alt bölüme çevirdiler. Münih’de de Türkoloji var. Orada Türkçe ve Osmanlıca öğretilmekle beraber daha çok tarih bilimi açısından öğretimi ve araştırmaları gerçekleştiriliyor.
Berlin’de Turfan Metinleri denen bugünkü Çin’in doğu bölgesindeki Turfan’da bulunmuş olan eski Uygurca’nın onbinlerce sayfalık eski metinlerinin araştırılması ayrı bir ağırlık noktası türkolojinin. Peter Zieme bu araştırmayı yıllarca yaptı ve şimdi araştırmaların sorumluluğu Semih Tezcan’ın üzerinde. Ona Turfan yöresinden olan türkolog Abdurişid Yakup yardımcı oluyor.“
Hayrettin Aydın:
„Hamburg ve Duisburg-Essen Üniversite‘lerinde de var. 1995 yılından beri Duisburg-Essen ortak üniversitelerindeki kürsüde kimi Alman kökenlilerin de kaydolduğu ama daha çok Almanya’da lise eğiğimlerini tamamlamış Türk kökenli öğrencilerin kaydolduğu bu kürsüde Türkoloji’den ziyade Türk çocuklarına Türkçe Anadil öğretmenliği yapacak öğretmenler yetiştiriliyor.“
Önceki yüz yıllardaki ile şimdiki Türkoloji arasında ne gibi farklar var?
Hayrettin Aydın:
„Önceki dönemlerde daha çok klasik filoloji bakış açısı ön plandaydı. Şimdilerde Türkoloji nerdeyse kendisini bir kültür bilimi gibi görüyor. Türkoloji bilimindeki koordinatların değişmesine bir neden Türklerin daha önce uzak ülkelerde ve yörelerde yaşarlarken, artık günümüzde nerdeyse yadsınamayacak bir Türk nüfusun buradaki toplum içinde de yaşar olmasıdır. Yani, Almanya‘da Türkler artık büyük bir sayıda toplumsal bir azınlık durumunda. Dolayısıyle türkolojinin de taleb ve isteklerinde değişiklikler meydana geldi. Başka türlü ifade etmek gerekirse: Önceleri yapılan araştırma konu ve soru şekli kendini 1970’li ve 1980’li yıllardan sonra daha çok Türk dili ve kültürünün öğrenilmesiyle araştırılmasına kendini bıraktı. Ayrıca gittikçe artan Türk kökenli türkoloji öğrenci sayısı da üniversitelerdeki akademisyen ve onların yaptıkları araştırmalara yeni boyutlar ve perspektifler getirir oldu.“
Sevgi Ağcagül:
„Araştırmalardaki konuların değişmesinde Türkiye’nin dünya çapında önceki dönemlere göre daha dikkat edilir konuma gelmesi de bir önemli faktör bence. Eskiye göre daha kendinden emin ve bağımsız hareket ediyor, mesala. Bu durum buralardaki Türkoloji kürsülerinde Türk modernitesi konusunda araştırmaların artmasına neden oluyor. Bonn Ünüversitesi için bunu kesin söyleyebilirim. Araştırmaların ağırlığının salt filolojik bakış açısından kültür ve modern Türk kültürü ile edebiyatına kayması yeni olgu. Örneğin Giessen Ünüversitesi bu konularda önde. Artık eskiden olduğu gibi kendi fil dişi kulesinde Türkoloji bilimi yapan yok, aksine alan araştırması, kültürel araştırmalar ve karşılaştırmalı edebiyat araştırmaları yeni Türkologların ilgi alanları oldu.
Eskiden de ilgilenilen, örneğin Otto Spies’in yaptığı gibi, bugün daha çok yapılan hem Türk Edebiyatı araştırmaları hem de modern ve postmodern Türk kültürü ile Türk Edebiyatı ürünleri ve onların yazarları hakkında geniş araştırmalardır.“
Hayrettin Aydın:
„Türkoloji yine de, eskiden olduğu gibi ‚eksotik‘ bir bilim dalı ve diğer bölümlerle karşılaştırıldığında küçük bir altyapısı var üniversitelerde. Almanya’da sekiz yada dokuz ünüversitede kürsüsü ve bu kürsülerde sadece birer profesör kadrosu var. Bu profesörlerin kendi uzmanlık alanları olan tarih, edebiyat, filozofi, filoloji, Osmanlıca yada kültür bilimleri de ister istemez o ünüversitedeki Türkoloji’nin ağırlık noktasını oluşturmuş oluyor.“
İsvicre ve Avusturya’daki Almanca dilindeki Türkoloji nasıl bir konumda?
Sevgi Ağcagül:
„Avusturya’nın başkenti Viyana’daki türkolojinin ağırlık alanı Osmanistik üzerine. İsviçre’nin Bern Ünüversitesi’ndeki İslam Bilimleri kürsüsündeki türkoloji bölümünde ise daha çok modern Türkçe ile ilgileniliyor ve eğitiliyor.“
Hayrettin Aydın:
„Viyana’daki Osmanistik aslında Avusturya-Macaristan İmparatorluk döneminden kalma. Nitekim, Almanca’daki önemli türkolog otoritelerinden biri olan György Hazai Macar kökenli bilim insanıdır.“
Öğretim görevlisi olduğunuz Bonn Üniversitesi’nde türkoloji hangi konumda?
Sevgi Ağcagül:
„Şu an türkoloji Bonn Üniversitesinde kendi başına bir kürsüye sahip deyil. Üniversitemizde türkoloji Asya ve Ortadoğu Bilimleri içinde Türkçe dil olarak öğretiliyor ve Türk kültür ve edebiyatıyle Osmanlıca da seminer modüllerinde konu olarak öğrencilere sunuluyor. Şu an sadece lisans bitirme diploması imkanı var.
Ne yazık ki, son yıllardaki bilimsel altyapının değişmesi ve diğer hareket alanlarının daralması sonucu sonucu eskiden Otto Spies zamanındaki gibi türkoloji konusunda daha fazla bir şey yapamıyoruz. Onun zamanında Türkoloji’ye çok katkıları oldu. Hatta türkoloji bilimini popülerleştirme cesareti gösterdi ve Almanya’daki Türk’lerin dillerinin kalıcılığı konusunda çok özverili çalışmaları oldu. Türk masallarından ve Türk edebiyatının bazı temsilcilerinden çevirileri yayınlandı.“
Türkiye’deki türkoloji bölümleriyle veya Türk Dili ve Edebiyatı kürsüleriyle bilimsel beraber çalışma imkanı oldu mu? Yoksa beraber çalışma konusunda neler düşünülebilir?
Hayrettin Aydın:
„Henüz ortak çalışma olmadı, ama birçok konuda ortak araştırma ve çalışma gerçekleştirilebilir. Dilbilim ağırlıklı projelerin yanı sıra örneğin tarih çalışmalarında da ortak projeler gerçekleştirilebilir.“
Türkiye’den Almanya’daki ünüversitelere MEB kadrosundan Türkçe okutmanları gönderiliyor. Bunların çoğunun akademik alanı bu yıla kadar Alman Dili ve Edebiyatı yada Germanistik alanlarıydı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sevgi Ağcagül:
„Tabii tam doğru birşey deyil. Öğretim dili Almanca olduğu için herhal Almanca bilenlerin akademik elemanların gönderilmesi söz konusu oluyor. Böylece Alman tarafına da bir nevi taviz verilmiş olunuyor. Anlaması zor ama bu bir olgu.“
Hayrettin Aydın:
„Bu biraz da gönderilen elamanların hem Alman hem de Türk dili konusundaki uzmanlıklarıyla orantılı değerlendirilmeli. Sadece Germanistik öğrenimi görüp Türkçe ile dilbilimsel bir çerçevede üniversite eğitimi almamış kişilerin okutman olarak seçilmesi bazen pek doğru olmayabiliyor. Tersi düşünüldüğünde belki daha kolay anlaşılabilir. Almanya tarafından Almanca okutmanlığı yapacak elemanların Alman Dili ve Edebiyatı uzmanı değil de Türkolog olması ne kadar uygun ve doğru olurdu?“
Almanya Türkleri içinden çıkarak bu toplumda sosyalleşerek ve tüm eğitimini tamamlayarak yetişmiş ve şimdi bir Alman ünüversitesinde görev yapan birçok türkoloğu temsi eden bir nesildensiniz. Bu konumda daha hani türkologlar var ve sizin yayına hazırladığınız Türk Masalları çeviri kitabı hakkında bilgi verir misiniz?
Sevgi Ağcagül:
„Bildiğim kadarıyle şu an Mainz, Giessen, Göttingen, Frankfurt ve Bamberg Ünüversitelerinde Türk asıllı meslektaşlarımız çalışmakta. Ancak türkoloji alanının bütününe bakınca çoğu Türk asıllı türkologlar Almanya dışında yetişmiş durumda.
Masal kitabına gelince, şimdiye kadar gerçekleştirdiğim en güzel projemdir diyebilirim. Bunun nedeni her şeyden önce kıymetli arkadaşım ve meslektaşım Elisabetta Ragagnin ile beraber çalışmış olmamdır. Kendisine dtv yayınevinden bir teklif gelmişti. Teklif, 2008 yılı Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin onur ülkesi olması münasebetiyle Türk masallarından seçmelerin Almancaya çevrilmesi şeklindeydi. Elisabetta bu kitabı benimle birlikte hazırlamak istedi. Derleme sırasında biraz zorluk yaşadıysak da sonucun gayet güzel olduğunu diyebilirim. Bu yıl yine ortak bir çalışmamız gerçekleşmiş durumda. Yakında yine halk edebiyat9ının önemli bir unsuru olan Almanca çevirileriyle çocuk tekerlemelerini içeren bir kitabımız çıkacak.“
Almanya Türleri’nin dil ve edebiyatlarını hangi şekilde konumlandıra biliriz?
Hayrettin Aydın:
„Almanya’da yaşayan Türk göçmenlerin dilinde yazılan edebi yapıtlar sayıca pek kabarık deyil. Bu uğurda hem çocuk ve gençlerin, hem de yetişkin insanların Türkçe olarak metinler yazmaları teşvik edilebilir.“
Sevgi Ağcagül:
„Almanya’nın genelinde Türkçe’nin konumunu pek iyi görmüyorum. Türklerin yeni nesiller dahil omak üzere Türkçeye ve Türk kültürüne uzak kalmalarına rağmen ilgileri vardır diye düşünüyorum. Ancak kültür değerlerin ve dil ve edebiyat gibi unsurların yetersiz şekilde korunduğunu söyleyebilirim. Az önce söz ettiğim yeni kitabımızdan bir örnek vereyim: bu kitap için önce Almanya’da, kendi özel çevremde malzeme derlemeye kalkıştım ve çok büyük hayal kırıklığına uğradım. Maalesef yok sayılacak az bir sayıda tekerleme derleyebildim. İlk nesil Türkler bile yardımcı olamamıştı bu konuda. Çocukluklarında öğrendikleri tekerlemeleri, hatta masalları ve diğer halk hikayelerini unutmuşlar. Bu çok üzücü bir durum. Elbette bunun nedenleri var. Kendimizden başlamamız gerekiyor bence, dilimiz ve kültürümüz kendi görüşümüzde ne kadar kıymetliyse o kadar da sahip çıkarız herhalde.“
Almanya’daki Türk’lerin anadilleri ile edebiyat ve kültürlerinin korunması ve yükseltilmesi konusunda Türkiye neler yapmalı?
Hayrettin Aydın:
„Almanya’da yaşayan Türk göçmenlerin ilgisini çekecek yayınlar hazırlanabilir, örneğin. Dil sadece basılı yayınlar yoluyla değil de, çağımızda artık değişik iletişim olanaklarıyla kullanıldığı için, örneğin internet yoluyla ya da düzeyli filmler yoluyla da hizmetler olabilir.“
Sevgi Ağcagül:
„Başta okul müfredatlarında İngilizce ve Fransızca da olduğu gibi Türkçe düzenli olarak yerleştirilmeli. Almanya’daki Türk toplumunun sayısı ve ekonomik durumu bunu çoktan gerektiriyor, ancak uygulamaya gelince bir çok engeller çıkıyor ortaya.“