O, Türkiye’nin ölülerini de düşünüyor!

Hacı Ali Aydoğan Almanya’daki Türklerin çalışkan yazarlarından.. İzinlerinde geldiği Türkiye’de mezarlıkları dolaşıp mezartaşlarındaki manzum metinleri derlemiş..

Kendine ve benzerlerine münhasır biri; neredeyse hastalık derecesinde, kitap başta olmak üzere, her türlü tarihî eser toplayıcısı, koleksiyoncu ve ilginç konularda yayınlanmış eserleri ve yayına hazır birçok kitap çalışmaları olan Hacı Ali Aydoğan ile yaşadığı Almanya’nın Köln kentinde görüştük.

Her insan en az bir özelliğiyle baskın karakter gösterir. Ali Aydoğan’ın müzmin koleksiyonculuğu ve ilginç konuların peşinde oluşu, onun birşeylerin veya birilerinin bir kez dünyaya gelip de birden giderek yitirilmemesi, aksine en azından anı ve eserlerle veya herhangi bir şekilde kalıcılığının sağlanmasına verdiği maddi ve manevi özverilerle dolu uğraşılarında görülebilir.

Manzum mezartaşı kitabelerini araştırdı ve kitaplaştırdı

Şair, koleksiyoncu ve yazar Ali Aydoğan, Almanya’ya işçi olarak gelen ilk işçilerden. Şimdi işçi emeklisi ve araştırdığı ve yazmayı sürdürdüğü ilginç konuları yayına hazırlamakla meşgul. Ali Aydoğan’ı eşi Fatma Şenay Hanımla uzun yıllardır yaşadığı Köln şehrindeki mütavazı dairelerinde ziyaret ediyoruz.

“Doğum yeri itibarıyle Sivas; büyümem, serpilmem yoluyla da Amasya’lıyım. Yarım asırdır da Köln’e kök saldık.” diyor. Sivas’a bağlı Tokuş köyünde doğmuş ve henüz iki yaşına gelmeden göç ettikleri Amasya’nın merkeze bağlı Dere mahallesinde büyümüş.

İstanbul’da çıraklık sonrası askerliğinin de bitiminden sonra Türkiye’den Almanya’ya, işçi göçünün son kafilelerinden biriyle madende çalışmak için gelmiş. Maden işçiliğini bırakıp, Ford fabrikasında işe girmiş ve Köln şehrine yerleşmiş. 1970’li yılların sonunda Köln’de Türklerin en yoğun yaşadığı mahallelerden biri olan Nippes’de bir kitap dükkânı açmış. “Kendim gibi, insanları kitapsever görmüşüm. Okuyan, araştıran, kitapseven az idi. Gitmedi. Ticarî olarak iflas etmiş oldum bir kaç sene sonra.” diyor.

Kitap az okunuyor insanımızca. Siz bir de çoğu insanın hiç ilgi duymayacağı birçok konuda araştırma yapıyorsunuz. Meselâ, şu Cumhuriyet Devri Manzum Mezârtaşı Kitâbeleri adlı eseri yazmaya nasıl niyet ettiniz; bu kitabınızdan biraz bahs eder misiniz diye soruyoruz.

“…Hani o ciğerler, hani o mide?/ Güzelim vücûdu çürümüş yerde./ O saçlar, eller, gözler nerede?/ Kırık kemiklere sordum bir zaman.// Kimi taşlar boyun bükmüş yatıyor,/ Serviler altında baykuş ötüyor,/ Akşam oldu yine güneş batıyor;/ Yürü Aydoğan’ım yaşa bir zaman.”

“İşte böyle! Bu kitapta Türkiye’nin 60 il mezârlığından 572 manzum mezârlık kitâbesini değerlendirmiş olduk. Mezârlıklar Vakfı Yayınları’ndan 1999 Temmuzunda kuşe beyaz kağıt ve deri cilt kapak ile çıkmış oldu.” Diyerek cevaplıyor sorumuzu.

Hacı Ali Aydoğan, yurtdışında yaşamasının getirdiği kısıtlı izin mevsimi zamanını neredeyse on yıl bu eserin hazırlanma safhasına ayırmış ve yıllık izinlerinde il il mezarlıkları ziyaret ederek manzum kitâbeleri aynen kaydederek eserinde değerlendirmiş. Kitabeler 1929 yılından günümüze dek olanların birçok örneğini içeriyor. Sosyal bilimcilere, tarihçilere, anropologlara, dil bilimcilere, folklor araştırmacılarına ve de sosyo-kültürel değişim konusuna ilgi duyan tüm bilim insanlarına birincil kaynak bir kitap. Kitapta kaydedilen manzum kitâbe metinleri gerçekten tek tek okunmaya değer. Bebek, çocuk, genç, gelin, şehit asker, ihtiyar mezarlarındaki yüzlerce kitâbeden bir örnek:

“Çıkmışsa ilahi bir emir, bahane bol;/ Toprakla başlar, toprakla biter bu yol.” (Babadağ’lı Şerif Ali Değirmenci (1910-15.7.1975), Eski Mezarlık, Denizli.)

Ali Aydoğan, kitabında her gittiği il ve ziyaret ettiği mezarlık üzerine birer şiir ile mezarlıklardaki manzum kitâbelere nazire de yapmış eserinde. Ayrıca her mezarlığı (İstanbul’un ünlü Eyüp, Karacahmet, Nakkaşbaba ya da Aşiyan gibi mezarlıkları yanında, diğer 59 ayrı ildeki mezarlıkları da) kısaca tanıtıyor. Burada, kitabı elde edip bu bilgilerin, şiirlerin; yani kitabın tümünün okunmasını tavsiye ederek, bir kaç tane mânzum kitâbeyi daha tadımlık olarak kaydedelim.

Padişahı âlem olmak, bir kuru kavga imiş;/ Bir veliye bende olmak, cümleden evlâ imiş.” (Hamdullah Efendi (1878-1934). Ali Mezarlığı, Tokat.)

“Allah bâki: Az yaşa, çok yaşa; akibet gelir başa. Ruhuna Fatiha.” (Münevver Güntekin, Pınarbaşı Mezarlığı, Bursa.)

Genç yaşında gittin sen,/ Gözümüz seni arar;/ Bu toprak değil sana,/ Gönüllerimiz mezar.” (Orhan Karaelmas (1923-1943). Sülüklü Mezarlığı, Trabzon.)

“Hu dost: Allah Allah, Lâ feta, zikri fikri mûrteza/ Bende-i Ali âba, hem mazlumu Kerbelâ/ Hu dedi Hasan ağa, umma dünyadan vefa/ Oku kardaş Fâtiha, razı olur Mustafa” (Kürt Hasan (1890-1967) Asri Mezarlık, Aydın.)

Gurbeti vatan yapmaya uğraştık

Hacı Ali Aydoğan ile söyleşimiz “ölünün diriden bir Fatiha’dır minneti” üzerine sohbete dönüşüyor. Balkondaki çiçeklerini gösteriyor; saka kuşu ile tanıştırıyor. Bit pazarlarındaki eski kitap, eşya ve özellikle de eski gravürler ile haritaların peşlerinden gidiş hikâyelerini anlatıyor. Evinin neresi duvar, görmek imkânsız dolu dolu kitaplardan. Boş yer yok. Olanları da eski resim, fotoğraf ve gravürler işgal ediyor. Masasında bir kitap çalışmasının son sayfalarına girmesi gereken bilgileri içeren notları var. Kitabın ismi “Kedi ve Fareler”. Bunun gibi, ayrı ayrı ona yakın yayına hazır ilginç kitap çalışması var. Dosyalar olarak raflarda. Onları görmek isteyince, dosyaları tek tek gösteriyor. “Bunlar, yıllarımı aldı. Gözlerimin nuru gitti, ama değdi. Aah, bir de yayıncı bulabilsek ve kamuya mal edebilsek bunları.” diyor. Kısmet, yayın dünyasından bir idealist editör ve yayıncı çıkar belki!

Sözlü edebiyatımızda nasıl askerlik anıları varsa, onlar gibi Almanya Türk’lerinin ilk göçen neslinin sözlü ilk göç hikâyeleri ve anıları da var. Hacı Ali Aydoğan da bir kaç anısını ve dolayısıyla Almanya Türk’lerinin göç tarihinden bazı kesitleri anlatıyor.

“Öncü olanlardan Allah razı olsun! O zamanlar, Müslümanların yoğunca yaşamaya başladığı Köln’ün Mülheim mahallesine bir mescid açmışlar. Adı Sultan Ahmet Camii. Adının şanına yakışmaz bir şekilde, imkânsızlıklardan, binaların ardında, tamir isteyen izbe bir yer. Orada, 17 yıl fahri hizmet verdim. Cami derneğinin yönetiminde de bulundum. Eski binanın tamiratında ve mescidin içerisinin güzelleştirilmesinde bulunduk. Birlik olduk. Birbirimize kenetlendik. Gurbeti vatan yapmaya, komşularımızla iyi geçinmeye ve gelecek neslimize örnek olmaya uğraştık. İmkânı olanlar Hacı oldu. Ölenlerimizin cenaze namazlarını kıldık. Kimini burada, ama çoğunu memleketlerinde defnettik.” diyor ve gözlerinden sakallarına iri birer damla yaş iniyor. Ve ekliyor: “Ölülerine merhamet etmeyen, dirilerini sevemez!”

Kadri Akkaya görüştü

Fotoğraf: Isabelle M. Beck

O, Türkiye’nin ölülerini de düşünüyor!

Hinterlasse einen Kommentar